30 Ağustos 2014 Cumartesi

Mahkûm Kim?

            
Eski bir cezaevi. Dış duvarları yıkılmış, yıllardır mahkumlarla beraber hapsolmuş avlu özgürlüğüne kavuşmuş. Mahkûmlarsa başka bir tutsak avluya yollanmış büyük olasılıkla. Sadece kırık cam parçaları ve biraz dikkatle bakınca içerideki ranzalar çarpıyor göze. Bir de binanın çatlak duvarları, kim bilir kaç insanın tırnaklarıyla aşındırılmış.

            Çocukluğuma gidiyor ister istemez aklım. O zaman sağlamdı bu avlunun etrafındaki duvarlar. İçeride neler olduğu büyük bir gizemdi bizim için, hala öyle. Televizyonlardan bilirdik içerisini; saz çalan bıyıklı bir amca, haftalık haraç kesen bir kabadayı, filmin masum fakat mahkûm esas oğlanı, şişlenen adamlar vesaire… Belki de hala böyle yer ediyor beynimizde. Gerçeği sadece yaşayan bilir, bu her işte böyledir.

            Hastanelerde rast geliyorum bazen mahkûmlara. Etraftaki insanların dikkatini muayeneye getirilen mahkûm çekiyor, benimse etraftakilerin bakışları. Önce meraklanıyorlar. İtiraf edeyim ben de meraklanıyorum. Neden hapis yatıyor acaba diye düşünüyoruz hep birlikte. İhtimalleri düşünmeye kalmadan yanımda sıra bekleyen teyze yapıştırıyor cevabı: “Hak etmiştir.” İşte bu noktadan sonra suçlayıcı bakışlar başlıyor. Beni düşündürense kimin daha mahkûm olduğu... Kolundan iki kişinin tutup götürdüğü kişi belki de özgür kendince. Hislerini eylemlerine aktarmış çünkü. Onu engelleyen bir şey yoktu suç işlemesi için belki. Ya yanımda oturan teyze? Aklından bir kere bile geçirmemiş midir sahiden birini boğazlamayı? Ya ne engel oldu ona? İnanç, değer, sorumluluklar, sevenleri, sevdikleri… Kim bilir?

            Tartışılan doğru olanın hangisi olduğu değil, kimin daha özgür olduğu aslına bakarsanız. Kafamızdan geçen binlerce düşünce, çevremize yansıttıklarımız ve yansıtmadıklarımız… Hangisi daha ağır basıyor dersiniz?

İçinizden geleni yapın demek mi oluyor bu? Asla değil. Düşünceler kadar beden de hak ediyor özgürlüğü. Fıtratımızdan gelen ya da öğrendiğimiz bazı değerlere sahibiz ve ne kadar az farkında olsak da iç dengemizi sağlayan bunlar. Ancak tamamen de tutsak etmek, haksızlık değil mi düşüncelere. Sahi, bir orta yolu yok mu bunun?

Mahkûm olacak derecede değil elbet hislerim, eyleme döktüğümde. Biraz kalp kıracak seviyede olabilir ancak. Bizden önemli mi peki kırdığımız kalpler? Sorunun cevabıysa yansıttıklarımızla yansıtmadıklarımızın bir teraziye konulup tartılmasıyla çıkacak karşımıza. İşte o zaman göreceğiz yansıtmadıklarımızın kaç yıl hüküm giydiğini.

2 yorum:

  1. Bazen mahkumiyette güzeldir ama meye mahkum olduğu önemlidir insanın mesela inandığı ,sahip olduğu değerlere mahkum olması onu özgür kılar .. Ama atrafımıızdaki bakıslara ,başkalarının sözlerine mahkum olduğumuz sürece paramklıklar ardındaki hissiyat kacınılmaz olur. Bunun farkına varabilmemizi sağlayacak güzel bir yazi olmuş.Mahkumiyetlerimizin özgürlük yolumuzu acma temennisi ile. Kalemine sağlık..

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle haklısın, insanın neye mahkum olduğu da önemli tabi ki. Farklı ve etkileyici bir bakış açısı olmuş seninki. Beni bu konu hakkında biraz daha düşünmeye ittin. Çok teşekkürler:)

    YanıtlaSil