16 Ekim 2015 Cuma

Uzayacak Bir Hikaye

İki dostun ufak bir anısını dinlemek ister misiniz?
Uzak mesafelerin santim santim kısaldığı bir gece.. Şafak sökmeden önce kavuşmanın verdiği cazibe ile yalvarışlar, beklenen gün ışığı ile basılan ilk parmak izi.. Gün böyle başlamıştı onlar için. Uzun bir yürüyüş yapacaklardı aydınlanan Afyon sokakalarında. Ellerinde bir defter dillerinde türküler şiirler ve sırtlarında sırayla taşıdıkları yük. Asıl yükü atmak için söyledikleri sıcak çaylar. Yeni insanlar vardı hayatlarında hiç bir zaman eskilerinin yerine geçemeyecek olan ama candostlarını emanet edebilecekleri kadar samimi insanlar. Güzel geçmesi ümid edilen bir günün getirdiği yağmur damlaları. Yağmurdan saklanıpta sırılsıklam şiir okuyamamnın verdiği pişmanlığı yaşadılar bir an. Dışarı çıktılar belki yağmur yağar diye çok geçmedi ıslanmaları uzun sürmedi. Şiirlerini okudular ve bir camiye sığındılar. Dervişlerin ayak bastığı yerleri gezdikçe andılar , onları andıkça daha çok sustular.
Bir konak avlusu.. Üşümüşlerdi çünkü. Ama yağmura inat hiç yorulmayacakmışçasına otobüslere meydan okuyarak yürüdüler. Karış karış ilerlediler. Hünün sonunda bir kaç cümle dökülmüştü ağızlarından belki henüz gezmedikleri sokaklarda ortaya çıkacak olan dizeler vardı dillerinin ucunda...

Uzun bir gezinti olacaktı bu dillerindeki bütün kelimeleri dökebilmek için.

Kim bilir hangi çocukların oynadığı, akşam vakitlerinde hangi yorgun afımların çıktığı merdivenlerdi bunLar. Onlar da kalan anısıysa yazdıkları üç beş satır olmuştu arkalarında ki bir dergahla. Ve önlerinde yıkık bir ev. Düşünüyorlardı ne yaşanmıştı da o ev bir viraneye dönmüştü.
Sadece bu değildi düşündükleri; gökyüzünde ki uçurtmanın sapı hangi çocuğun elindeydi mesela ya da bir çocuğum yüzünü güldürmeye bir şeker yeter miydi?
Evet yeterdi. Çocuk bu hiçbirşeyden haberi yokki, şeker bilir uçuryma bilir.. bir de sıcak tebessüm yeterdi ona . Tebessüm için dil bilmek gerekmezdi. Ya çocuğun düşmesiyle hissettikleri sızı. Hala içlerinde başkaları için acıyan bir yan mı vardı?
Her insanın acıyan bir yanı vardır, acıyan bir yarası. Neyseki merhem olan dostluklar, uzaklardan edilen kardeş duaları vardı. Yakınken ise bakışlar yeterdi, anlatmaya gerek yoktu sustukça konuşurlardı.
Kumdaki Türk kahvesi gibiydi; ısındıkça köpüren hisleri vardı ikisinin de. Üstüne içtikleri sudaki ferahlıktı belki birbirlerine kattıkları ya da ağızlarında tat bırakan bir kaç kuş lokumu.
Düşündü uzun yol yolcusu; mesafelerin santim santim uzadığı bir yol olacakArkalarında bıraktıkları şiir, yazı, sokak ve yağmur dolu üç nisan günü. Bir daha bu kadar güzeli yaşanmayacak , bu kadar değerlisi.. Geceleri birbirlerine ulaştırdıkları bir kaç dize şiir olacak avuntuları, kimi zamanda anlatacakları eskimeyen bir hatıra...
Uzayacak bir hikayeydi bu. Vakit olacak gözyaşları okyanusları aşacak, vakit olacak tebessümleriyle gökyüzüne ulaşacak olan , bir şiirle başlayıp bir şiirle son bulmayan uzayacak olan bir hikaye..

" yağmura,nisana ve yaşıma aldanıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim

ırmak inadıyla yürüdüm uzaklara
bir derviş olup yürüdüm uzaklara

yanıldı denektaşım geriye döndüm
Kutsal Sözler Panayırı'na sığınıp
ipeksi bir sessizliğe büründüm:

bir hayat,mahçup ve duru
Tanrım,gülleri
ve sessiz harfleri koru."
İbrahim Tenekeci

3 yorum:

  1. bunu okudukça ruhum dinleniyor biliyor musun?:) ve an an gözümde canlanıyor anılar...

    YanıtlaSil
  2. Kim bilir belki de benim Afyona gelişimdeki hayır senin çok uzaklardayken bu yazıyı okuyup mutlu olabilmen içindi. Bir anda olsa ruhunun huzur bulabilmesi için...

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil