16 Ağustos 2016 Salı

Yenilgi



        Bir insan kendi kendine yenilir mi? En çok kendine yenilir diye cevap verirdim, bu soruyu bana sorsaydı.

     Bedenini eve birden atıverdi. Bu haldeyken anahtar deliğini nasıl bulduğunu, üstündeki paltoyu ne ara çıkardığını, kendini balkondaki eski tekliye ne zaman bıraktığını ben bile idrak edememiştim. Başını geriye yasladı. Boncuk boncuk terler akıyordu alnından. Üstü başı su içindeydi. Başkası olsa biri kovalamış derdi, ona sorsalar buna da sebep beni gösterirdi.

     Elini kalbinin üzerinde gezdirdi bir süre. Öküz oturdu derler bilir misiniz, öyle bir his gibi geldi bana. Genelde bağrınıza oturur. Önce nefesinizi daraltır, sonra kalbinizi sıkıştırır. Kim öğretti bunları öküzün birine bilmiyorum ama bana sorsaydı imtihan derdim, ha bir de gömleğinin en üst düğmesini açmasını önerirdim ona. Sormadı. Hiç sormaz.

     Yüzü iyice morarıp ruhu bedenine ağır gelince nihayet akıl etti düğmesini açmayı. Derince bir nefes çekti içine, ağzından verdi. Saç diplerinden ayakuçlarına kadar bedenini kaplayan su damlacıkları tek tek soğudu üzerinde. Bir anne olsaydı üstünü değişmesini ve soğuk su içmemesini önerirdi ona. O ise sanki bu olmayan anneye inat ani bir kararla buzdolabına koştu. Dolabın kapağındaki cam şişeyi dikti kafasına. Bedeni iyice soğudu. Üstündekilerle salonun ortasındaki üçlüye uzandı. Sağ elini yumruk yapıp alnına dayadı. Ara ara gözlerini kısıp yumruk yaptığı elini alnına sert sert vurup dişlerini gıcırdatıyordu. Lanet olasıca konuş artık benimle diye bağırmak istiyordum. Yapamıyordum. O izin vermedikçe bana söz düşmezdi. Benim ondan izinsiz yapabildiğim tek şey susmaktı. Doyasıya susmanın özgürlüğünü yaşıyordum ben de. Kendimi kandırmayı ondan öğrenmiştim.  Duyacaklarım hoşuma gitmeyeceğinden bastırmaya çalışıyordu yüzeye çıkan anıları. Hani bir katil maktulünün kafasını bastıra bastıra sokar ya su dolu kovanın içine. Aynen öyle. Acımıyordu hain.

     Sanki anlamamıştım beceremediğini. Karar vermenin sancılı bir süreç olduğunu ona anlatmıştım. Aynı bir bebeğin doğumu gibi sancılı ama sonrası huzur demiştim. Keşke bebek ölürse neler olabileceğinden de bahsetseydim. Ona çok iyi bakmasını on kere, hatta yüz kere öğütleseydim. O zaman bu bedbaht halini görmezdim. Bakamamıştı işte. Onu basacağı bağrına öküz oturuyordu şimdi. Salak herif. Bunları söylememden korkuyordu. Açsam ağzımı susmayacağımı, onu zorla aynanın karşısına yollayıp kendi kendisine türlü hakaretler ettireceğimi biliyordu. Hak ediyordu, dibine kadar hak ediyordu. Oturdu. İki elini kavuşturup dirseklerini dizine dayadı. Halının desenlerini inceledi bir süre. Sonra benimle değil kendi kendine konuşmaya başladı:

     ‘Bir köprü. Bir köprü.’ diye sayıkladı bir süre. Sonra devam etti. ‘Boyu benim yüksekliğimce, kollarımı açıyorum ya işte böyle.’ dedi kollarını iki yana uzatarak. ‘İste bu kadar uzunluğu var. Dev gibi bir köprü... Altından çok sular akıyor ve benim başım dik. Umursamıyorum hiç umursamadım. Umursamadım sandım. Beni boğacak kadar asla yükselemezdi su, ben de böylece her zaman ona tepeden bakabilirdim. Hatta bakmazdım bile. Zamanı gelince büyük fırtınalar kopacağını, deli gibi esen rüzgârların suları azdıracağını bilemezdim. Haklıydın.’ dedi. Sanırım bana söylüyordu. ‘Suyu görmezden gelmek yerine suyla barışmalıydım ya da suyun şiddetine bakıp köprünün ayaklarını sağlamlaştırmalıydım. Sonuçta su bu köprünün varlık nedeniydi, değil mi?’ Ellerini gövdesinde gezdirdi. ‘Bir köprü... O köprünün bacakları tutmuyor.’ dedi gözleri üzerimde. ‘Sana son kez söz hakkı tanıyacağım sonra susacaksın.’ Kendince anlaşmıştı benimle. Bense ilk kez bu kadar kaçmak istiyordum itiraflarından. Ama itiraflarını kusmak için yine beni kullanacaktı.

     Hemen yanı başımdaki sandalyeye oturdu. Bu sandalye bana kendimi hep özel hissettirmiştir. Çünkü sadece benimle konuşmak için bu sandalyeye oturur. Gözlerini diker bana sonra hem konuşur hem dinler.

     Bu kez sustu. Bu kez sadece dinleme niyetindeydi. Bense her zamanki gibi ona itaat ettim. Ama hiç bu kadar itaat etmek istemediğim olmamıştı. Önce kâğıdı sardı bedenime, sonra parmak uçlarıyla dokundu tuşlarıma ilk kelimemi benden sonra fısıldayarak tekrar etti:
     
     "Yenildim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder